Sosyal Medya

Makale

—Aliiiiiiiiiiiiiiiiiiiii…

Karşı apartmanda mukim Nebiye Nine yine sokakta gözden kaybolan afacan torununa sesleniyordu. Gelini bütün gün ortalarda görünmüyordu. Bu da ninenin son günlerini mavi gözlü, dik sarı saçlı, hiperaktif torunu Ali ile mücadele içinde tüketip duruyordu. Ama bütün uÄŸraÅŸ ve ikna yöntemlerine raÄŸmen Ali, kaÅŸla göz arası soluÄŸu sokakta alıyordu. Nebiye Nine’ye de pencereden sarkıp yedi oktavlık sesiyle ona ulaşıp kontrol etme çaresizliÄŸi kalıyordu. Bu sesi duyan Ali, o sesten kurtulmak için daha uzak sokak aralarına kaçarcasına uzaklaÅŸmak isterken bu koruyucu ses onu adeta balistik bir füze ciddiyetinde takip ediyordu…


Çaresizliğin sesi ayrı bir frekanstır. Aslında biraz kulak verip dinlerseniz bir sürü biçarenin mağduriyetini dillendiren feryatlarından başka sesler duyamaz olursunuz. Bir de çaresizliğinden avazı çıktığınca susanlar var ki o da ancak kalp kulağıyla dinleyenlere nasip.

—Aliiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii…

Bu yedi oktavlık Davudî ses, beni en son “Riyazüs Salihin” den bir derse hazırlanırken yakalamış ve tüylerimi diken diken etmiÅŸti. Zira okuduÄŸum hadisin sonunda bende de, balkona çıkıp avazım çıktığı kadar bu sese iÅŸtirak etme isteÄŸi uyanmıştı. Neden mi?


Ebü’l-Abbas Sehl Ä°bni Sa’d es-Sâidî’den rivayet edildiÄŸine göre, Hayber Gazvesi gününde Resulullah (sav) şöyle buyurmuÅŸtu: Yarın sancağı, Allah’ın kendisinin eliyle fethi nasip edeceÄŸi, Allah’ı ve Resûlü’nü seven, Allah’ın ve Resûlü’nün de kendisini sevdiÄŸi bir kiÅŸiye vereceÄŸim.Gazveye iÅŸtirak edenler, sancağın aralarından kime verileceÄŸini düşünüp konuÅŸarak geceyi geçirdiler. Sabah olunca, sancağın kendisine verileceÄŸi ümidi ile bütün sahabeler Resulullah (sav)‘in huzuruna koÅŸtular. Resulullah (Sav):

Ali bin Ebû Tâlib nerede?” diye sordu. Sahabeler:

—Ey Allah’ın Resulü! O gözlerinden rahatsız, dediler. Resulullah (Sav):

Ona haber verecek birini gönderiniz.buyurdular. Ali derhal getirildi…

Resulullah (sav) sancağı ona verdi. Ali (Rah):

— ‘Ya Resulullah! Onlar da bizim gibi mü’min oluncaya kadar mı savaÅŸacağım?’  

Resulullah (Sav): “Acele etmeden, gayet sakin bir ÅŸekilde onların yanına var, kendilerini Ä°slâm’a davet et, uymaları gereken ilâhî yükümlülükleri kendilerine haber ver. Allah’a yemin olsun ki, senin vasıtanla Allah’ın bir tek kiÅŸiye hidayet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır” buyurdu. (Buhârî, Fezâilü’s-sahabe 9; Müslim, Fezâliü’s-sahabe 34)


Resulullah (Sav)’a karşı birçok fitne çıkardığı için Medine’den kovulan 3 Yahudi kabile Hayber Yahudileri ile yeni eylemlere hazırlanırken basılınca biriktirdikleri erzakları ile kaleye sığınmışlar. Åžimdi bir kale dolusu Yahudi’yle mücadele için Resulullah (Sav) komutayı kime vereceÄŸini açıklayacaktı. Komutanın özelliÄŸi “Allah ve Resulünü sevmesi ve Allah ve Resulünün de onu sevmesi” idi. Herkes “Bu kimdir? Ben olabilir miyim?” heyecanıyla geceyi sabah etmiÅŸti. Sahabe ismin açıklanacağı anı beklemiÅŸti. Kimsenin ilk ÅŸart olan Allah ve Resulünü seviyor olduklarından şüphe duymamıştı. Ve Ali (Rah), o payeye layık görülmüştü.

Sorumluluk birine verilirken günümüzde hiç de göz önüne alınmayan bir kıstas ortaya konmuÅŸtu. Evet,  Allah için Resululah’ın(Sav) tabiiyetinde olan bu cihada komuta edecek kiÅŸi Allah ve Resulünce makbul görülen biri olmalıydı. Öyle de oldu…


Ali, fitne çıkaran Yahudilerin kendileri gibi mümin olmadıkları için savaÅŸtıklarının bilincindeydi. Bu, bugüne has bir kıstas deÄŸil. Ãœstelik bizim gibi mümin oluncaya kadar ölçüsü, Kuran’ın istediÄŸi örnekliÄŸe uygun yaÅŸandığının da göstergesiydi. Yahudilere “Bir mümin nasıl olunur?” ölçüsünü kardeÅŸlikleriyle gösteren sahabeye raÄŸmen azgınlıkları sürmüştü. Hz. Ali ve arkadaÅŸları kale önüne geldiklerinde cihadın insanla iman arasındaki engellerin kaldırılması olduÄŸunu unutmamış, Yahudi düşmanlığını, toprak hevesini ve her türlü hamaseti cahiliye görüp ellerinin tersiyle itmiÅŸlerdi.


Elindeki silaha raÄŸmen düşmanın mümin kardeÅŸin olmasını istemek… Bir davette olabilecek en uzak halka olan düşmanın mümin kardeÅŸin olması için gayret etmek. Anlaşılan hedefin bir hayli uzağına düşmüşüz. “Düşman tespiti sonrası onun düşmanlığını bırakıp bizi dost olarak nasıl görebilir” diye düşünebilmek günümüz kör döğüşünde mümkün deÄŸil.


Sonra “Kırmızı develere sahip olmak”… En büyük engel dünya nimetlerinin hepsine göz dikip hırs ve gayretle bir ömür geçirmek olarak gösteriliyor… Etrafınızda kırmızı develerin hayaliyle birlikte iÅŸ kurup ayrıldıktan sonra birbirine düşman müminler(!) olması garip deÄŸil mi? Hayatını refah içinde yaÅŸamak için ömür tüketmek yerine Kuran’ın ve sünnetin ölçüsüyle yaÅŸayan bir mümin kardeÅŸine dönüşmesi için gayret etmeyi seçmek… Evet, ilköğretimden itibaren modern rekabetin en üst düzeye tırmandırıldığı düşmanlık hazzından vazgeçip onu dosta çevirme tevazuuna yönelmesi… Heyhat,  imkânsızdan da öte…


Adeta bir arkeoloÄŸun aylar boyunca küçük fırça darbeleriyle bir heykeli zedelemeden ortaya çıkartması adına duyduÄŸu muhabbetle bu iÅŸi kırmadan dökmeden yapmak. Heyecanına yenilmeden, acele etmeden bir insanın özüne Kuran’ı ve Resululah (Sav)ın örnekliÄŸini sunma gayreti… Düşmana dost olma fırsatının emeÄŸe dönüştüğü bir günü görebilmenin hayali bile heyecan verici...


Ama bunun yerine kırmızı develere sahip olup bunların küçük bir kısmını baÅŸarısız ve hayat dışına itilmiÅŸ Abdurrahman Çelebilere sunmaktan yanayız. Sonunda ortopedik yataklarda Resulullah (Sav) ile düşlerde buluÅŸma hayaliyle avunmak…

          

Hâlbuki gün boyu tekrar ettiÄŸimiz Fatiha suresinde “Onayıp nimet verdiklerinin yoluna ilet” derken geçmiÅŸteki onanmışların bugünü olma isteÄŸinde bulunmuÅŸ olmaktayız. Yani Hz. Ali’nin bugünü olma nimetine bizi eriÅŸtir diyoruz. Kuran’ın onayklarının devamı olmayı her ÅŸeyden çok istemek…

         

Ahirete inandım diyen herkes geçmiÅŸin gelecekte kendisini bekliyor olduÄŸuna inanıyor demektir. Yani geçmiÅŸte yaptığı eylemlerle cennetlik olduÄŸu ilan edilenler ile cennette buluÅŸma isteÄŸi ile gayrete gelmek… Aydınlık bir gelecekte Hz Ali ile komÅŸuluk fırsatının bize sunulmasının heyecanıyla yerinde duramamak…


Ses kontrol… Ses kontrol… Bir… Ä°ki… Üç… Ses kontrol…

—Aliiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii…

Haykırışım adı Ali olanlara deÄŸil…

Ali’nin izinde Allah ve Resulünün sevdiÄŸini sevenlere…

Kırmızı develerin deÄŸil düşmanını mümin yapmaya gayret edenlere…

Hani kulağı her çınladığında, “Beni bir dostum anmıştır” diye hüsnü zan edenlere…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.